Şefaat; af için vesile olmak. Ahiret günü bir kısım günahkar müminlerin affedilmeleri ve itaatli müminlerin de yüksek mertebelere ermeleri için Peygamber (s.a.v) ve sair büyük zatların Allah Teala’dan (C.C) niyaz ve istirhamda bulunmalarıdır. Şikayet ise sızlanma sızıltı. Haksız olan, haksız iş yapan bir kimseyi üst makama bildirmek anlamlarına gelmektedir.
Çocuklara en büyük sevgiyi, merhameti ve şefkati şüphe yok ki kendi anne-babası gösterir. Allah anne-babaları şefkatle donatıp emanet olarak verdiği çocukların eğitilmesi ve terbiye edilmesi konusunda da en büyük sorumluluğu anne-babaya yüklemiştir. Bunu birçok ayet ve hadislerde görmekteyiz. ‘’Ey iman edenler! Nefislerinizi ve ailenizi, yakıtı insanlar ve taşlar olan cehennem ateşinden koruyun.’’(Tahrim Suresi 6.ayet) ‘’Hiçbir baba, çocuğuna, güzel terbiyeden daha üstün bir hediye veremez.’’ (Hadis-i Şerif) vb. ayet ve hadislerde olduğu gibi.
Günümüzde ne yazık ki Allahın anne-babalara verdiği bu yüce duyguları ebeveyinlerin farkında olmadan sadece maddi yönde kullandıklarını görmekteyiz. Şefkat kahramanı anne-babalar çocuğunun dünya hayatının iyi olması, çocuğunun hiçbir sıkıntı çekmemesi, rahat ve huzur dolu bir hayat yaşaması için her türlü fedakarlığı tereddüt göstermeden yapmaktalar. Çocuğu daha ilkokula başladığında çocuğunu en iyi okula gönderme, en iyi öğretmene verme derdine düşmekte bunun için adres değişikli bile yapmakta, ortaokul yıllarında iyi bir liseye yerleştirmek için her türlü imkanı çocuğuna sunmakta ve çocuğunu sürekli bu amaç doğrultusunda yönlendirmektedir. Lise yıllarında ise bunun yerini iyi bir Üniversiteye yerleştirmek alıyor. Daha sonraki hayatında ise iyi bir iş, iyi bir eş,iyi bir ev ve araba, para vs. yani çocuklarının maddi hayatı için elinden gelen her türlü imkanı seferber etmekteler.
İnsanların sadece maddi ihtiyaçları yoktur daha doğrusu insanoğlu sadece maddiyattan ibaret değildir. Öyle olmuş olsaydı ne dinler ne de ruhla ilgilenen hiçbir bilim dalı olmazdı. Belli bir yaşa kadar her açıdan anne-babasının rehberliğine ihtiyacı olan çocuklarımızın da manevi ve ruhi ihtiyaçları vardır. Yerinde ve zamanında giderilmeyen bu ihtiyaçların sonradan karşılanması çok zor olmakta ya da karşılansa dahi çocukta yeterince etkisini gösterememektedir. Maalesef bu manevi ihtiyaçları anne-babalar ikinci plana hatta üçüncü, dördüncü plana atmakta bazıları ise hiç gündemine bile almamaktadır. Her şeyde olması gerektiği gibi bu durumda da ilahi kelama kulak vermek zorundayız. ‘’Biliniz ki, mallarınız ve çocuklarınız sizin için sadece bir imtihandır.Büyük mükafat ise, Allahın yanındadır.’’(Enfal Suresi 28.ayet)
Çocukların maneviyattan mahrum büyümelerinin en büyük sebebi ailesidir. Anne-baba neye değer verirse çocukta ona değer verir,neyi yaparsa çocukta onu yapacaktır. Bu kural etkili davranışsal eğitimin en önemli kaidesidir. Eğer çocuğunun dinimizin direği olan namazı kılması iyi bir liseye, üniversiteye girmesi kadar anne-babasının yanında bir değeri yoksa; o masum çocuktan namaz kılmasını beklemek anlamsız bir bekleyişten başka bir şey değildir. Eğer anne-baba çocuğu sınavdan düşük not aldığında duyduğu üzüntüyü çocuğu sabah namazına kalkmadığında, cuma namazına gitmediğinde, orucunu tutmadığında vb. ibadetlerini yapmadığında duymuyorsa bu durumun sorumlusu ibadetini yapmayan çocuk değil anne-babasıdır. Peygamber efendimizin bu konudaki hadisi ne kadar da manidar ve yol gösterici ‘’Çocuk yedi yaşına girince onu namaza alıştırın. On yaşına girince, bu alışkanlığını sürdürmesini sağlamaya çalışın.’’Anne- babaların bu hususta dikkat etmesi gereken nokta yedi yaşından on yaşına kadar olan üç yıllık süreçte çocuğuna sevgi temelli o dini eğitimi vermesidir. Nasıl olsa yedi yaşında namaz kılması farz değil deyip çocuğu kendi haline bırakması değildir. Bu durum diğer manevi konular için de geçerlidir. Tabi bu süreçteki en önemli faktör aile fertlerinin çocuğa iyi bir rol model olmasıdır. Çünkü insan bir şeyi üç yolla öğrenir; ya ilim ile ya tecrübe ile ya da bir yol gösterenle öğrenir. Çocuklarımızda ilim ve tecrübe olmadığına göre geriye bir yol gösteren kalır. Bu hususta çocuğun en önemli mürşidi anne-babasıdır.
Hakiki manada okuyan herkesin imanını takviye eden Risale-i Nurun müellifi Bediüzzaman Said Nursi hazretleri bu hususa şöyle dikkatleri çekmiştir. "Ben bu seksen sene ömrümde, seksen bin zatlardan ders aldığım halde, yemin ediyorum ki, en esaslı ve sarsılmaz ve her vakit bana dersini tazeler gibi, merhum validemden aldığım telkinat ve mânevî derslerdir ki, o dersler fıtratımda, adeta maddî vücudumda çekirdekler hükmünde yerleşmiş. Diğer derslerimin o çekirdekler üzerine bina edildiğini aynen görüyorum. İnsanın en birinci hocası ve en tesirli muallimi onun annesidir. Eğer çocuğa zamanında dini eğitim verilmezse daha sonra karşılaşılabilecek durum bir hayli endişe verici. Adeta gayr-ı müslim birisinin İslamiyet’i kabul etmek derecesinde zor oluyor. Ahirette de onlara şefaatçi değil, belki davacı olur, neden imanımı İslamiyet terbiyesi ile kurtarmadınız diye hesap sorar. ” (Risale-i Nur )
İslami terbiye ve ahlakı ile büyütülmüş her evlat hem dünyada hem de ahiret hayatında ailesine fayda sağlayacaktır. Peygamber efendimiz bu hususa şöyle işaret etmiştir: “İnsanoğlu öldüğü zaman bütün amellerinin sevabı da sona erer. Şu üç şey bundan müstesnâdır: Sadaka-i câriye, istifâde edilen ilim, KENDİSİNE DUA EDEN HAYIRLI EVLAT.” (Hadis-i Şerif) . İnsan öldüğünde sadece günah cihetinde ölür, eğer arkasında hayırlı bir evlat bırakmışsa onun kazandığı sevaplara da hissedar olup sevap cihetinde yaşamaya devam edecektir . Allah kullarına karşı ne kadar merhametli olduğunu bir kez daha göstermiştir. Aklı başındaki her mümin bu büyük karlı ticareti elinden kaçırmayacaktır. Aksi takdirde sadece maddi yönüyle yetiştirdiği çocuğu kendisinin en çok şefkat ve merhamete muhtaç olduğu yaşlılık döneminde kendisini huzur evine bırakabilmekte. Yapılan bir araştırma huzur evi ve bakım evlerinde olan insanların % 90 ‘ nın çocukların iyi yerlerde olduğu ortaya çıkarmıştır. Bu da bize anne-babasına öf demeyi bile yasaklayan bir dini eğitimin ne kadar elzem olduğunu göstermiştir. Şunu hiçbir zaman unutmayalım bizim ve çocuklarımızın vatan-i aslimiz olan cennete girmesi çocuğunuzun iyi bir üniversiteye girmesinden iyi bir dünya hayatı geçirmesinden daha önemlidir. Çünkü dünya hayatı ortalama 60-70 yıl, ebedi yurdumuz olan ahiret hayatı ise sonsuz. Matematik ilminin de ispatladığı gibi hangi sayı olursa olsun değeri sonsuzluk karşısında hiç hükmündedir.
Edebiyatımızda çok mümtaz bir yeri olan Necip Fazıl Kısaküreğ’in ‘’Üç günlük dünya için gayret üstüne gayret, ebedi bir yaşam için gayret yok hayret.’’ sözü ne kadar da manidar. Çocuklarımız mahkemey-i kübrada ya bize şefaatçi olacak ya da bizden davacı olacaktır. Bundan dolayı evlatlarımıza gerekli dini eğitimi vermekle mükellefiz. Allah bütün ehli imana evlatlarını İslam ahlakıyla yetiştirme şuuru versin. Çocuklarımızı bize gözaydınlığı yapsın. Amin amin binlerle amin…