Bu muntazam kainatı yoktan var eden yüce rabbimiz insanları da ‘’ Ey insanlar! Sizi tek bir nefisten (Adem’den) yaratan, ondan da eşini (Havva’yı) yaratarak (yeryüzüne) ikisinden birçok rical (erkekler) ve nisa (kadınlar) yayan rabbinizden sakının.’’ (nisa suresi-1. ayet ) ve ‘’O’nun delillerinden biri de, kendilerine (meyledip) ülfet edesiniz diye kendi cinsinizden size eşler yaratması ve aranızda bir sevgi ve bir şefkat kılmasıdır.’’ ( rum suresi-21.ayet ) ayetlerinin sırrıyla yaratmıştır.
Allah erkeklerin ve kadınların fıtratını birbirinden farklı bir şekilde yaratmıştır. Madem yapan bilir ve madem bilen konuşur kaidesiyle ilahi kelama kulak verelim. Allahın yarattığı insanlar içinde en çok sevdiği kişi peygamber efendimiz Hz. Muhammed (s.a.v) dır. Eğer dünya ve ahiret saadetini istiyorsak her şeyden önce bu zata (s.a.v) benzemeye çalışmalıyız ki Allahın rahmetine mazhar olalım. Peygamberimiz veda hutbesinde tüm insanlığa kıyamete kadar doğru yoldan şaşmamaları için iki şey bıraktı. Biri Kuran-ı Azimu Şan diğeri ise Sünneti Seniyyedir. Bu iki Azim Murşid-i Mutlakı kendimize rehber etmemiz gerekiyor. Asr-ı Saadetten hayalen günümüze bakacak olursak kadın ve erkeğin eşit olmadığı tek yerin Kuran-ı Kerim olduğu görmekteyiz. Zaten onu koruyacağını da Rahman vadetmemiş miydi.? Maalesef TV, internet ve sosyal medya başta olmak üzere ve diğer gizli komiteler kadınların fıtratını bozmak ve asli vazifelerinden uzaklaştırıp mutluluk, saygınlık, başarı, ekonomik özgürlük dışarıda ANNELİK ve EŞLİK dışında her şeyi yapmakta serbestsin kimse sana karışamaz gibi dessane düşüncelerle çok ağır yükleri kadınların nazik, nazenin, naif ruh ve bedenlerine yüklemiştir. Kadınların iş hayatındaki başarılarını(!), aile ve ülke ekonomisine katkılarını(!) süsleyip her türlü platformda sunan medya, kızım çalışsın kimseye minnet etmesin diyen ebeveyinler, evlenirken maaşlı olsun diyen erkekler vb. faktörler bu dünyanın en kutsal mesleği olan Anneliği aşağılayıp utanılacak bir duruma düşürmüştür.. Artık bazı istisnalar hariç hiçbir kadın yüksek bir nida ile ben bir Anneyim bu yeryüzünün en önemli vazifesini gururla yapıyorum ve ben eşime itaatkar saliha bir kadınım demiyor. Yoksa Peygamberimizin bir anne-baba çocuğuna güzel terbiyeden daha üstün bir miras bırakmış olamaz hadisini ve Hz. Ömer’in bir kula imandan sonra saliha kadından daha hayırlı bir şey verilmemiştir sözünü duymamışlar mıydı? ‘’ Erkekler, kadınlar üzerine hakimdir (onların reisidir) ler. (Bu) Allahın (insanlardan) bazılarını (erkekleri), bazısından (kadınlardan) üstün kılması ve (erkeklerin kendi) mallarından sarf etmeleri sebebiyledir. Saliha kadınlar ise İTAATKAR olanlardır.’’ (nisa suresi-34. ayet ) Günümüzde bu ayete aykırı yaşanan hayatlara ve gün geçtikçe içinden çıkılmaz bir hal alan aile facialarına maalesef şahit olmaktayız.
Halbuki Peygamberimiz (s.a.v) kızı Hz. Fatıma’yı evlendirdiğinde evin hamur işlerini Hz. Fatıma ‘ya evin dış işlerini ve rızık teminini Hz. Aliye vererek Allahın yaratılış fıtratına en uygun bir görev dağılımı yapmıştır. Aileyi bir kale olarak düşünürsek baba kalenin dış surları anne ise kalenin içini temsil eder ama şunu da unutmayalım ki kaleler en kolay içten yıkılır. Şuan ki kadınlar bırak erkeklerle eşit olmayı onlara egemen olmak her istediklerini yaptırmak için ellerinden geleni yapıp yaratışlarında olan korumaya muhtaç olan beden ve ruhlarını dehşetli bıçaklarla yaralamakta akıl ve kalplerini feminizmin hastalıklı düşünceleriyle bozmaktadır. Bunun sonucu olarak kadınlar asli görevlerinden uzaklaşıp farklı gereksiz meşguliyetlerle kıymetli zamanları boşa harcanmaktadır. En dehşet verici şey ise kadınlarının bunları kendi menfaatine sanıp adeta celladına aşık olmuş bir tarzda bunların peşinden futursuzca gitmesi. Toplumsal sorunlarımıza şöyle bir göz attığımızda; ilgisizlikten madde bağımlısı olan gençler, annesi çalışıyor diye kreşlere bırakılan masum çocuklar, eşi istemiyor diye en merhamete muhtaç olduğu ihtiyarlık zamanında kendi haline bırakılan veya huzurevlerine atılan yaşlılar, ailesinden gerekli dini eğitimi ahlak ve terbiyeyi almayan insanların taşkınlıklarıyla hapishanelere, hastanelere ve kabristanlara düştüğünü müşahede etmekteyiz. Bu sorunlar hemen hemen devletin bütün kurumları meşgul edip yıpratmakta ve maddi zarara uğratmaktadır. Bunun en büyük sebebi de güçlü bir aile yapımızın olmamasıdır. Bir toplumun yarısını kadınlar teşkil eder diğer yarısını da kadınlar yetiştirir. Bu kudsi mesleği layıkıyla icra eden kadınları toplum ve devlet olarak baş tacı edip her alanda kız çocuklarımıza rol model olarak sunmamız gerekiyor. Amacımız bütün sorumluluğu anneye yüklemek değil sadece annenin ne kadar önemli olduğuna dikkati çekmektir.
Üniversitelerde
‘’Annelik- Eşlik Bölümü’’ açılmalıdır. Beş yıllık eğitim süresinde çocuk psikolojisi, çocuklarda dini eğitim, çocuklarda ahlak ve değerler eğitimi, çocuk bakımı, anne baba hakları, hayırlı eş olmak, hanım sahabeler, eşlerin görevleri vb. dersler okutulmalıdır. Bu bölümden mezun olan kız öğrenciler kesinlikle çalışmamalı evlenip saliha bir eş olarak çocuklarını en iyi yetiştirmelidir. Çünkü ‘’Hiç kimse topluma ve dünyaya güzel ahlaklı bir evlat yetiştirmekten daha büyük ve güzel bir katkıda bulunmuş olamaz.’’ (Abdullah ÖNCÜ) Gerçek manada bu sorunlarımıza çözüm bulmak istiyorsak her şeyden önce uzun yıllar tahrip edilmiş ve edilmeye de devam edilen ailenin asli vazifesinin başına geçmesi gerekir. Aile faktörü göz ardı edilerek yürütülen hiçbir çalışma tam anlamıyla olumlu sonuç vermeyecektir. Avam tabiriyle tozları halının altına süpürmek diğer bir tabirle de tirübünleri oynamaktan başka bir şey değildir. Bütün anne-babaları lüzumsuz işleri bırakıp asli görevlerine dönmeye davet ediyorum. Allah evlatlarımızı iman nuruyla yetiştirip bu nimete hakkıyla şükredenlerden eylesin. Allah bizi, ailemizi ve neslimizi bu ahir zamanın fitnesinden muhafaza eylesin.